Kuşak Yitimi

Ünlü heykeltıraş Rodin’e heykeli nasıl yaptığını sormuşlar:
“Bir taş kütlesini alıp fazlalıklarını atıyorum, geriye heykel kalıyor.” demiş. Rodin, herhangi bir taş parçasında gördüğü estetik öz’ü birkaç tıraş darbesiyle ortaya çıkarıp, insanın eşyaya biçim verme yeteneğini en üst düzeyde temsil ediyor. İnsanoğlu, yalnızca eşyaya değil, insana ve topluma da biçim verme yeteneğine sahiptir. Bir heykel tıraşın taş parçalarındaki özü açığa çıkartabilmesi estetik duyarlılık ve el becerisi gerektirir. İnsana ve topluma biçim vermek ise insan ve toplum tasarımları ve bilgi-para-güçten oluşan hegemonya araçları gerektiriyor.
İnsan ve toplum tasavvurları ister ilahi ister beşeri kaynaklı olsun, toplumların biçim ve öz değişikliklerinin en önemli kaynağıdır. İlahi tasavvurlar, genellikle insanın özünü (fıtratını) öne çıkarıp bu öze uygun biçimleri üretmeye hedeflerken, beşeri tasavvurlarda durum biraz karışıktır. Çünkü değiştirilmek istenen nesnenin özü konusunda üretilmiş bütün spekülasyonlar yani ideoloji ve projeler, birçok durumda fıtri olanın yerine başka özleri koyarak eski biçiminden pek de farklı olmayan biçimler üretmişlerdir. Birçok toplumsal değişim adımı ve devrim’in son tahlilde başarısızlığından oluşan son iki yüzyıllık insanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Aslında topluma biçim verme çabası yalnızca ideolog ve teorisyenlerin işi değildir. Onlardan önce, var olan durumun
kendisi, yani bütün kurulu düzenler de, bir şekilde biçimlendirilmiş tasavvurları yansıtırlar. Para-güç ve bilgiyi elinde tutan efendilerin kafasındaki öz, bu hegemonya araçlarının birini veya hepsini kullanarak toplumda öne çıkartılmış ve egemen kılınmıştır. Bu öz ve biçime halel getiren parçalar ise arada bir tıraşlanarak bazen öz bazen biçim deforme edilmekten kurtarılır.
Siyasal iktidarların topluma yönelik müdahale ve yönlendirme çabaları, esasen bu deformasyonun engellenmesi amacına matuftur.
Örneğin, Türkiye’deki siyasi gelenek en azından son yüzyıl içerisinde bu amaca yönelik tıraş darbeleriyle doludur. Toplumun özünde olanı açığa çıkarma çabalan şu veya bu şekilde egemen güçlerin darbeleriyle bastırılmış ve arada bir toplumun fazlalıkları olarak görülen kuşaklar tırpanlanmıştır. Böylece eski öz olmasa da “biçim” yeniden dayatılarak en azından zevahir kurtarılmıştır.
Son üç darbe ve aralardaki bazı yasal düzenlemeler, toplumdaki düşünen ve farklı bir öz ve biçim tasavvuru olan milyonlarca insanın toplum dışına atılmasını sağlamıştır. Her on yılda bir toplumdaki en yetenekli ve atak insanlardan oluşan önemli bir kuşak tırpanlanarak egemenlerin beynindeki düzenin bozulmaması sağlanmıştır. 68 ve 78 kuşağı şiddet kullanılarak, 80 kuşağı ise depolitizasyon politikalarıyla hadım edilerek âdeta telef edilmiştir. Bu durum toplumun özünde bulunan gerçek değerlerin, kendisini toplumun efendisi sayan bir seçkin sınıf tarafından yok edilme çabasıdır.
Halihazırda yaşayan ve otuz yaşın üstündeki milyonlarca insan ömürlerinin en güzel bölümlerini daha güzel bir dünya uğrunda cömertçe harcarken, günün birinde kendilerini budayan düzenin, bu çabalarını ve emeklerini de büyük bir suç sayarak cezalandırmasının şaşkınlığını yaşamaktadır. Eski solcuların, eski ülkücülerin, eski İslamcıların kırpılıp kırpılıp düzene uygun yamalar yapılmasının dramı, siyasi geleneğimizin en acıklı öyküsüdür.
Egemen sınıflar beyinlerindeki insan ve toplum tipini en azgın zor ve hile yöntemlerini kullanarak yaşatmak istiyor. Bütün çabaları şu güzelim memleketin tarihi ve coğrafi değerlerini tıraşlayıp geriye kendileri gibi ruhsuz bir “öz ve biçim” elde etmek. Son üç kuşağın yitimiyle bunu bir ölçüde başardılar.
Şimdi sıra 2000’li yılların kuşağını da budama hazırlıklarına geldi. Bu kuşak muhtemelen insanın ve toplumun ilahi
olana, fıtratına dönüşünü tasavvur eden ve şu ülkeyi kendi gerçek özüyle buluşturmaya çalışan bir derin refleksin timsali olabilir. Güzel bir ülkenin güzel insanlarını kırpıp yamuk bir taş elde etmeye çalışan efendilerin bir fazlalık olduğunu düşünen ve bu fazlalığı traşlamaya çalışan genç nesillerle karşılaşmaya hazır olmalı. Yüz yıldır duygusuz, inançsız ve ruhsuz bir taş olmaya direnen bu ülkenin evlatlarıyla, taş kafalarından bir toplum yapmaya çalışan efendilerin terörü arasındaki çatışma, geleceğin Türkiye heykelini meydana getirecek.

Leave a Reply