‘Herkes’

Her kimsen o olmayı başar
Pindaros

Ülkemizde “Kitlelerin İsyanı” isimli kitabıyla tanınan İspanyol yazar Ortega y Gasset, “İnsan ve Herkes”  isimli
kitabında Durkheim Sosyolojisinin temel argümanı olan “toplum ve toplumsallık”ı sorgular. İnsanların birçok davranışının göreneklere dayalı alışkanlıklar ya da “Herkes” diye ifade edilen ve aslında hiçbir belli kimse olmayan farazi toplumsallığın baskısıyla şekillendiğini belirtir. Toplumsallığın dil vasıtasıyla gerçekleştiğini vurgulayan ve ben, öteki, biz, kamuoyu, kamu gücü, görenek, devlet gibi olguları dilbilimsel yaklaşımla irdeleyen yazar, insanın, “Herkes” denilen belirsiz bir kimlik içerisinde kaybolduğunu ileri sürer: “İnsan olmak demek, insan olmamak tehlikesine açık bulunmak demektir. İçimizden her birimiz her an kendi kendisi olmaktan çıkmak, biricik ve aktarılması olanaksız benliğini yitirmek tehlikesindedir. İnsanların çoğu olmayı beklediği o kendi kendisine durmadan ihanet eder; aslına bakarsanız, kişisel bireyselliğimiz asla tümüyle gerçekleşemeyen bir kişi, heveslendirici bir ütopya, her birimizin gönlünün en derininde saklı tuttuğu bir gizli efsanedir.

İnsanların pek kesin olarak bildikleri ya da inandıkları kanı ve fikirlerin -örneğin güneş yarın doğacak mı? İki kere
iki nasıl dört eder?- üzerinde kafa yormadıklarını, “Herkes”in alışkanlık ve göreneklerinin bize baskı yoluyla benimsetilmiş olduğunu ileri süren Ortega y Gasset, bunun büyük toplumsal projeler ve ideolojiler için de geçerli olduğunu düşünür:
Eğer bir halkın bu korkunç çağı sağ salim atlatabilmesi isteniyorsa, alınacak önlemlerden biri, o halkın içinde yeterli sayıda kişinin, tüm o fikirlerin, üstünde konuşulan, tartışılan, uğrunda savaşılan ve insan boğazlanan tüm o fikirlerin ipe sapa gelmez ve son derece havada kalan şeyler olduğunu anlamasını sağlamaktır.

“Herkes” bireysellik imkanının olmadığı toplumlarda bireylerin tek kimliğidir. “Herkes yapıyor, herkes söylüyor, herkes giyiniyor, herkes dinliyor, herkes düşünüyor” gibi klişeler sıradan bir dil alışkanlığı değil, bireysel kimliğin rengini ve çapını ele veren, toplumsallık biçimini ve öteki ile ilişkideki ‘ben’in işlevsiz konumunu deşifre eden şifrelerdir. Aslında “Herkes” diye bir kimse yoktur. Yalnızca tercih ve eylemlerini, kendisine dayatılmış bulunan alışkanlık ve yaygınlıkların altında ezilerek yapan hiç kimseliğe indirgenmiş bireyler vardır. Bu “gerçekleşemeyen insanlık” toplumsal yaşam denilen belirsiz havzanın iktisat, siyaset, kültür, devlet gibi bir o kadar belirsiz etkinlik alanlarına da yansır. Hiçbir olay ve olgu açık, net ve anlaşılır anlamlara sahip değildir. “Her-şey hiçbir şey ve şey” hayatın bütün boyutlarını izah eden en kesin kavramlar durumundadır. İnsanlar, bu belirsizliklerin toplamından oluşan tanımsız ve anlamsız bir yaşamın tutsağı olmuştur. Bu nedenle hiçbir tercih bilinçli, hiçbir eylem sürekli, hiçbir fikir kalıcı değildir. Hayatın nedenselliğine ve diyalektiğine dayalı doğal deviniminden çok, bu belirsiz kaypaklığın savrulma ve sapmalarına dayanan sunî görüntü değişiklikleri, “değişim” olarak algılanır. Gerçeğin özünde yatan derin çelişki ve çatışmalardan çok, gerçek dışı ve kurgusal çatışmalarda hegemonya kurmaya çalışmak “devrim” diye bilinir. Alışkanlıkların tekrarı istikrar, laf kalabalığı ve cerbeze ise derinlik sanılır.

“Herkes” var olamayan insanlık durumunun var olmayan çatısıdır. İnsanlar kendileri olmayı başaramadıkları ölçüde “herkese” sığınırlar. Olmayan varlıklar olmayan bir kişilikle kendilerini var etmeye çalışırlar. Politika, ekonomi ve
kültür alanları, bu “kişi”liksizliğin arenasına dönüşür. “Toplum”, işte bu kişiliksizlikten başka bir şey değildir.
Bir toplumda insanlar kimliksizleşiyor ve bunu “herkes çözülüyor’a bağlıyorsa; savruluyor, tükeniyor, yozlaşıyor ve bunu “herkes’le izah ediyorlarsa, rüşvet alıyor, kumar oynuyor, zina ediyor, içki ve uyuşturucu kullanıyor, yalan söylüyor ve bu cahiliye çağı âdetlerini ‘herkes yapıyor’ diyerek meşrulaştırıyorlarsa, orada iğrenç bir sahtekarlık yapılıyor demektir. ‘Herkes’ yoktur çünkü, öyle bir ‘kimse’ yoktur ve yalnızca tek tek insanlar vardır. Tek tek her insan, kendisinin sorumluluklarını gizliyor ve ‘Herkes e ayak uydurmayı makul ve zorunlu bir tercih gibi sunmaya çalışıyordun Oysa gerçekte kendisi ve kendisi gibi tek tek birden fazla kişinin kimliksizleşmesi, ahlaksızlaşması, çözülmesi, tıkanması, yozlaşması söz konusudur. İsim isim ve olay olay sayılabilecek kadar az ve belirgin bir durum, işte bu “herkes” yalanı sayesinde yavaş yavaş artar, yaygınlaşır ve insanların çoğunluğunu içine alır. “Herkes”,
kişiliksizliğin bulaşarak yaygınlaşmasının mikrobudur, artık.

‘Herkes e bakmak ve herkes e uymak yanıltıcıdır. Kendisi olmayı başaran, ayakta duran, yürüyüşüne devam eden,
onurlu ve özgür, ümit var ve umut kaynağı, cesur ve kararlı, sakin ve sabırlı, dürüst ve namuslu, seven ve sevgili, hakikat yolcusu ve bilge, iyiyi, adaleti, özgürlüğü ve davasını sahiplenen bir kişilik, yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan da yaşamaktadır. Gerçek, aslında budur. ‘Herkese arkasını dönen ve gerçeğe bakan gözler için bu ayan beyandır.
Yeni ve sahici bir umut, gerçek ve köklü bir değişim, özgür ve özgürleştirici bir devrim, işte bundan dolayı mümkündür. Ve işte bu nedenle gelecek, yeni başlangıçlara gebedir

Leave a Reply